5.11.10

Bana özlü söz söyleme !! Mal gibi kalıyorum...

Televizyonun karşısında uyuklamak üzereyim. Gözlerim ağır ağır aşağı doğru iniyor. Tam kapanacakken tekrar açıyorum. Ama bu çok uzun sürmüyor ve göz kapaklarım tekrar aşağıya doğru inmeye başlıyor. Tam kapacakken ben yine açıyorum. Bu göz açıp kapama oyunu bir süre daha böyle devam ediyor. Televizyon karşısında uyumakla uyumamak arasında kalan bir insanın bu `göz kapağıyla savaşma´ oyununu niçin oynadığı belirsizdir. Aslında kimin galip geleceği çok açık olmasına rağmen nedensiz bir şekilde bu sürdürülür. O sırada hiçbir şey düşünülemez. Bilinç kaybolmuştur çünkü. İşte bu yüzden normalde göz kapaklarıma yenileceğimi bilen ben bile nedensiz bir şekilde karşı gelmeye devam ediyorum. Fakat birkaç saniye sonra gözlerim “Hadi arkadaşım yeter artık kapatıyoruz…” anlamını taşıyan “kepenk indirme hareketi”ni gözkapaklarıma büyük bir kararlılıkla uyguluyor. Ve ben de çaresizce yenilgiyi kabulleniyorum.

Televizyon karşısında uykuya yenik düşen insanların dünyasında tam yerimi alacakken, gayet kart bir ses “Uyan yeğen” diyor... “Noluyo lan?” diyerek uyanıyorum. İki saniye televizyona baktıktan sonra durumu idrak ediyorum. Evet.. Buna sebep olan ses televizyondaki yaşlı bir amcaya ait. Bu yaşlı amca karşısına aldığı esas adamımıza özlü sözler söyleyerek `hayat dersi´ veren birisi.. Esas adam bu amcayı gayet ciddi, mağrur bir ifadeyle dinleyip, anlamış gibi yapıyor. Aslında hiçbir b.k anlamadığına eminim.. Sonuçta ben herhangi bir insanın “Uyan yeğen !! Gaflet uykusu ormandaki sinsi tuzaklar gibidir.. Bir kere yakalandın mı kurtuluşu yoktur.. ” sözünü benimseyip, bundan bir hayat dersi çıkaracağına pek ihtimal veremiyorum.. Zaten Esas Adam da gidip iki üç adam öldürdükten sonra olaylar her zaman olduğu gibi normal seyrinde devam ediyor. Bütün bunların üzerine beynimdeki uyku zerrecikleri “Hadi olm bak değişen hiçbir şey yok.. Sen uyumana devam et.. Pişşş… Pişşşş..” diyerek beni tekrar uykuya davet ediyorlar.. Bence bu daha özlü bir söz.. Şu an bu sözü benimseyip hayatıma uygulayabilirim mesela.. Öyle de yapıyorum. Tekrar uykuya dalıyorum… veren birisi.. Esas adam bu amcayı gayet ciddi, mağrur bir ifadeyle dinleyip, anlamış gibi yapıyor. Aslında hiçbir b.k anlamadığına eminim.. Sonuçta ben herhangi bir insanın

Birkaç Gün Sonra…

Akşam vakti BİM’den, alışverişten çıkıp eve doğru gidiyorum. Biraz ilerideki büfenin önünden geçerken içerideki büfecinin ve yanındaki çocuğun kafalarını kaldırmış yukarı doğru baktıklarını görüyorum. “Aha” diyorum, “Bunlara da Azrail göründü herhalde ölecekmiş gibi yukarı bakıyorlar”.. Fakat bir saniye sonra o yukarı baktıkları yerden “Rüzgar ne kadar sert eserse essin kayadan alıp götüreceği sadece tozdur Memati..” diye bir ses geliyor kulağıma.. Anlıyorum ki `Azrail´ değil `Polat Alemdar´ gözükmüş büfecilere.. Bu sözün hemen ardından büfeci “Vay la görüyon mu ne laf etti ama.. Valla da öle haa toz götürüyo sadece..” şeklinde bir söylemde bulunarak Polat Alemdar’ın bu mükemmel fizik deneyini onaylıyor..

Büfeciyi geçip biraz daha ilerliyorum. Bu sefer bizim ayakkabıcı Salih abi’nin dükkânının önündeyim. Salih abi taburesini çekmiş, dükkânın önünde oturuyor. “Kolay gelsin Salih abi.. Nasılsın?” diyorum.. “Moralim bozuk yav” diyor.. Durup “Hayırdır n’oldu ki?” diye soruyorum.. Biraz yüzüme baktıktan sonra derin bir nefes çekiyor. Ardından dizilerdeki o karizmatik adamların edasıyla şöyle bir doğrulup “ Sokakta gezen boz itin esnafa zararı olur Murat’ım…” diyor. Söylediği şeye hiçbir anlam veremediğim için öylece tren görmüş öküz edasıyla boş boş bakakalıyorum. Beynim bir an `Error 404.. Hata kodu: 06xhk67s92.. Bellek read olamadı..´ hatası vererek çöküşe uğruyor. (bkz: anlamsız Windows hataları)

Normalde televizyon dizilerinde olsak Salih abi esas adam rolünde o sözü söylediği anda arka plandan bir gerilim müziği girer, etrafta bir sis perdesi olur, ben ise ikinci adam rolünde mağrur bir ifadeyle Salih abi’yi kararlı kararlı dinliyor olarak o sözü doğrulayıcı hareketlerde bulunurdum. Ama onun yerine Salih abi şu an karşısında, elinde BİM poşetiyle yarım kilo yoğurt taşıyan ve kendisine salak salak bakan birisini görüyor.. Arka planda ise gerilim müziği yerine arkadan geçmekte olan arabanın radyosunda çalan ve sözleri “Ölürüm hasretine dayanamaaaam” şeklinde olan bir müzik çalıyor.

Hayat hiç de dizilerdeki gibi değilmiş demek ki.. İşte bu acı gerçeklerden ve benim bön bön bakışlarımdan olacak Salih abi hiçbir şey anlamadığımı anlıyor, “Bi bok anlamadın dimi lan?” diyor. “Ulan” diyorum içimden, “Hem kendini Kurtlar Vadisindeymiş gibi zannedip anlamsız anlamsız özlü söz söylediğini sanıyosun, sonra da gelip beni suçluyosun. Sokakta gezen boz itten bana ne? O iti görsem alt tarafı `La hoşt !!´ diyerek kovalarım o kadar.. “ diye düşünüyorum. Bu düşüncelerim bazı yusuf yusuf nedenlerinden dolayı ağzımdan “Abi ne yalan söyleyeyim anlamadım. Köpek mi girdi dükkâna n’oldu?” şeklinde çıkıyor.. “Ula oğlum de get !!” diyerek adeta beni aşağılıyor. “Yav anlat n’oldu?” diyorum, bu sefer direnmeyip derin bir nefes alarak anlatmaya başlıyor:

“Daha demin dükkana bir müşteri geldi. Ayakkabılara baktı, denedi, onu giydi bunu çıkardı falan.. Baya bi ayakkabı denedikten sonra bir tane Converse’i beğendi, almaya karar verdi. (bkz: Converse ayakkabı).. Tam ödemeyi yapmaya kasaya gelirken o sırada dükkâna başka bir müşteri daha girdi. Geldi yanımızdaki müşterinin elindeki ayakkabıyı gördü, dedi ki: `Ben de bundan istiyorum ama açık mor renkli olanından´.. Sonra bizdeki müşteri de tutturmaz mı `Ya evet bundan vazgeçtim ben de o renkten istiyorum´ diye? Elimde o renkten yok.. Her ne kadar `O renkten yok bunu vereyim veya başka renklere bakın´ diye çabalasam da ikisi de almadan gitti. Eldeki müşteriden de etti bizi o p.zevenk…”

Salih abi bu macerasını anlattıktan sonra ve tekrardan derin bir nefes alıyor. Ben de “Hee kötü olmuş abi” diye bir cevap veriyorum (cevaba bak...) Ama yüzümde duran bön bön bakma ifadesi değişmiş değil. Çünkü hala çözebilmiş değilim. “Ee abi boz it ne alaka?” diye soruyorum. “Oğlum sokakta gezen boz it de gelir dükkânın önündeki eşyalara sürtünür, kirini bulaştırır. Biri de o rengi görür `Aynısından istiyorum´ der. Sittin sene bulamazsın..” diyor. Yüzümdeki bönlük ifadesi yerini her şeyi çözmüş insan rahatlığına bırakıyor ve ağzımdan koca bir “Haaa !!” çıkıyor. Aslında o sırada beynim bana “Haass…tir lan öyle iş mi olur?” dememi söylemişti. Ama aynı yusuf yusuf nedenleri burada da kendini gösteriyor ve sadece “Haaa” kısmı çıkıyor. “Haa yaaa” diyor Salih abi... “Valla kötü olmuş abi ne diyim.. Neyse hayırlısı yaa.. “ diyerek yavaş yavaş gitme belirtileri gösteriyorum. Sonra da iyi akşamlar dileyip eve doğru ilerliyorum.

Birkaç saat sonrası.. Saatler geceyarısına doğru geliyor ve ben yine televizyonun karşısında uyuklamak üzereyim.. Gözlerim ağır ağır aşağı doğru iniyor. Bu sefer hiç direnmeden gözlerimin kapanmasına müsaade ediyorum. O sırada gayet kart bir sesin “Kalk evlat !!” dediğini duyuyor kulaklarım. Yarı bilinçli yarı uykulu halimle içimden “Hadi lan bu sefer yemezler” diye düşünüp uyumaya devam ediyorum. Fakat aynı kart ses beni dürtükleyerek “Murat kalk evladım yerine yat” diyor. Gözlerimi yarım yamalak açıyorum. Babam başımda bana bakıyor. “Uyuma burada kalk yerine yat hadi” diyor. Babamın bu sözü diğer özlü sözlerden daha mantıklı geliyor.. Şu an bu sözü hayatıma uygulayabilirim.. Öyle de yapıyorum. Kalkıp sallana sallana odama yatmaya gidiyorum…

2 yorum:

Mörşıl dedi ki...

gülerek okudum, bizim çarşı içinde ara sokaklardaki herhangi bir çocuk gibi canlandın gözümde :)

Murat dedi ki...

Doğrudur.. Zaten o tip bir çocukluğum oldu yani. Bi farkım yok benim de =)